4 Haziran 2015 Perşembe

B'ozcaada notları'M



Uzun zamandır bir hafta sonu bir yerlere kaçmak istiyorduk. Daha önce gitmediğimiz bir yeri görelim, çok değil iki güncük dinlenelim, baş başa vakit geçirelim, tamamen kendimize zaman ayıralım diye. Hem çok uzak olmasın bütün zamanımız yolda geçmesin istedik hem de gittiğimize değsin. Kulaktan dolma bilgilerim vardı Bozcaada hakkında. Hepsi olumlu şeylerdi. Ama bunun öncesinde instagramda yeni bir kamuoyu araştırması yaptım. Öyle faydalı oldu ki. Bende şimdi naçizane aklımda kalanları sizlerle paylaşmaya çalışacağım :) Tasvirim, kalemim ay klavyem :) pek kuvvetli değildir baştan söyleyeyim. Öyle harika bir yazı okuyacağınızı hayal etmeyin. Sohbet ediyoruz farz edin :) 




Sabah 09:00 gibi kendi arabamızla Yalova'dan yola çıktık. Yaklaşık 5 saat sonra Çanakkale Geyikli'de feribot bekliyorduk. Feribot saatlerini iyi öğrenmenizi tavsiye ederim orada çok fazla beklememeniz için. Biz şanslıymışız pek beklemedik. Feribot 35 dakika falan sürdü. Ve şirin Bozcaada'ya ulaştık. 




Önceden fotoğraflarına baktıysanız eğer her yer tanıdık geliyor. Dur şurada bir poz veriyim diye diye yürüyorsunuz. Bu gördüğünüz merdivende fotoğraf çektirmeyeni dövüyorlarmış mesela :) Kalacağımız butik oteli ararken görür görmez attım hafızaya ilk keşfe çıktığımızda kendimi önünde buldum :) Genelde sunum, tabak, kahve çektiğimden poz vermeyi unutmuşum :) Elimi kolumu koyacak yer bulamadım pek. Birde ister istemez çevreden bakanlar olunca çok utanıyorum :)




İnstagramda kamuoyu araştırması yaptım demiştim. En çok önerilen yerleri sırayla didik didik inceledik. Çoğu bizim gideceğimiz tarihte doluydu. Sanki herkes bizi beklemiş :) Neyse yine önerilen isimlerden Mitos Butik Otelde yer bulduk. Yorumlarına baktık. Konumuna baktık. Hepsi bize göreydi. Rezervasyonumuzu yaptık. Gittiğimizde de kolayca bulduk. Odaları tertemiz ve sahipleri gayet güler yüzlü, ilgililerdi. Hatta gitmeden rezervasyonumuzun günüyle ilgili yaşadığımız değişikliği bile hemen kabul ettiler, yardımcı oldular. Kahvaltısını yetersiz bulduğumu itiraf etmeliyim. Biliyorsunuz bence sunum çok önemlidir :) Hele kahvaltı benim için en çok göze hitap etmelidir. Çeşit sayısı ve görsellik olarak beklentimi karşılamadı. Çıtam yüksekti ondan belki :) Ama lezzet konusunda hepsi harikaydı ve doğaldı yediklerimizin. Gönül rahatlığıyla kalabilirsiniz. Butik otel yerine pansiyonlarıda rahatlıkla tercihte edebilirsiniz. Maliyeti daha az olur hem :)




Bozcaada'da her sokak ayrı güzel, her mekan ayrı masal sanki. Trafik yok. ( Mayıs sonu olduğundan sanırım, temmuz ağustos gibi gidenler can sıkan bir trafik olduğundan bahsediyor. ) Stres yok. Alışveriş yaptığınızda bile kese kağıtlarına koyuluyor aldıklarınız. Yiyecekler taptaze, doğal. Ağlicam şimdi :)




Bu fotoğraf yine ilk gün keşif turundan. Bir üstteki fotoğraftı çekmek için arkadakilerin kalkmasını beklerken selfie çubuğuyla imtihanımız sırasında çekildi :) 




Beklentilerinizi çokta yükseltmiyim diyorum ama aklımda öyle şirin, öyle sıcak kaldıki her şey. Bozcaada'da gökyüzü sanki daha yakın yere. Masmavi. İçini daha bir ısıtıyor insanın.




Sokaklarını el ele yürüdük. Meraklı gözlerle etrafı süzdük. Ve önerilen bir sürü şirin, renkli restaurant arasından akşam yemeğini yiyeceğimiz Sandal Restaurant'a rezervasyon yaptırdık.




Fiyatların çok ucuz olduğunu söyleyemem. Ama bir aşırılıkta yok. Hele ki her yemek yediğiniz yerden müthiş bir damak lezzetiyle kalkıyorsanız değer diye düşünüyorsunuz.




Ah şu görmüş olduğunuz mezeye şiirler yazarım. Şarkılar söyler, klip çekerim. O derece beğendim. Bozcaada'ya bu yazıyı okuyup giderseniz eğer Sandal'da bu nefis ege mezesini mutlaka deneyin derim.




Sabahları temiz havadan mı nedir bilemiyorum ama daha bir erken kalktık biz. Kahvaltımızı yapıp doğru meşhur Ayazma plajına gittik. Şöyle bir göz gezdirip kalabalıktan pek hoşlanmadığımızdan yine daha önce duyduğumuz Akvaryum Koyunu bulmaya karar verdik. Gerçekten inanılmaz temiz bir deniz, sakin bir koy karşıladı bizi ve tabi balıklarla birlikte yüzebildiğimiz oldukça soğuk bir su :)
Kendimize hemen piknik sandalyelerinden mini bir plaj yarattık. Temiz hava ve denizin tadını çıkarttık. Kafa dinledik.




Acıkan karnımızı Çınaraltı'nın anlatıla anlatıla bitirilemeyen patlıcanlı böreğiyle doyurduk. Nefisti gerçekten. Ben hemen eve döndüğümde patlıcanlı börek denemeye karar verdim :)




İşte Çınaraltı'nın o meşhur ıspanaklısı :) Hepsi mi kalp şekline benziyor bana mı öyle denk geldi bilemiyorum. Ben ikinci seçeneğe inanmayı tercih ediyorum. :)




Birde damla sakızlı türk kahvesi içmem konusunda öneriler gelmişti. Ama ben damak konusunda dik kafalı olduğumdan ve damla sakızından pek hoşlanmadığımdan klasik türk kahvesi içtim. Gayet güzeldi. Ha birde çınaraltının bundan sonra tavlası meşhur :p Ben Mustiyi yendimde ondan yani :)




İkinci akşam için hazırlandıktan sonra "Mutlaka polente fenerinde güneşin batışını izleyin!" önerilerine karşı koymamak için başladık rüzgar güllerinin izini sürmeye :) Sanki film izlemeye gidiyor edalarında aldık çekirdeğimizi, cipsimizi içeceklerimizi koyulduk yola :) Rüzgar güllerine kadar bizi götüren yol onları ve güneşin batışını izleyeceğimiz yer hakkında en ufak bir tabela ve ipucu vermiyordu. Tabi yalnız değildik. Yolu şaşıranlar olarak konvoy bile yapabilecek kadardık :) Neyse siz rüzgar güllerine gitmeden 600mt kadar sola ayrılan toprak yola dönmeyi unutmayın. Bizim gibi zaman kaybetmeyin :)




Nazlı nazlı batan güneşi izlemek, esen havayı ciğerlerinde hissetmek ise ayrı bir masal. Kız arkadaşlarla gidildiğinde de eğlencelidir eminim ama yanınızda sevdiğiniz adam varsa bambaşka. Zaman yavaşlıyor sanki. Üzerinize kalın bir şeyler almayı unutmayın sakın :) Sevdiğiniz adam bile sarılsa ısıtamayabiliyor öyle bir esinti :)




Fotoğraf anıları en taze haliye akılda bırakma yöntemidir. Eğer tatile baş başa gidiyorsanız selfie çubuğunuz olmadan gitmeyin :) Sürekli birilerinden rica etmek zorunda kalmak kötü olmalı.




Selfie yi bulandan Allah razı olsun diyor bazen insan :)




Konuyu öyle dağıttım ki neresinden toplasam bilemiyorum. Böyle nefis kapılara, huzurlu kokulara, değişik tatlara, sessiz ve serin rüzgarlara sahip Bozcaada. Arada kaçıp kafa dinlemelik, kendine gelmelik bir yer.




Adadaki herkes zevkli. Her şey renkli. İç açıcı.




Meşhur mavi dondurmasını ve damla sakızlı kurabiyelerini de denemeden dönmeyin. Ben yine damla sakızlı olmayanları daha çok beğendim ama siz bana bakmayın :)




Yine Ada'nın meşhurlarından, "Amaranda" çiçeği aşağıda görmüş olduğunuz. Neredeyse her masada, kapı süsünde var. Kurusa bile rengini uzun süre koruduğundan tercih ediliyormuş. Tam evde çiçek bakmayı beceremeyen bana göre :)




Bozcaada'ya gitmeden "Bi Küçük Eylül Meselesi" ni izleyip gitmemiz söylenmişti. Ama bir türlü izleyememiştik. Şimdi Star tvde başlamak üzere.. Belki gitmeden izlemeniz daha hoş olacaktır. Biz şimdi benim aaaaa burası aaa şurası demem eşliğinde filmi izliyoruz. Reçellerden, şaraplardan ve bahsedemediğim nice güzellikten belki filmde bir parça buluruz. Aklımda kalanlar ufacık yararsa işinize, ne mutlu bana. Sonradan eklemek istediklerim, dikkatimi çeken devrik cümlelerim olursa yazıyı güncellerim. Okuduğunuz için teşekkürler. Sevgiler :)


3 yorum:

  1. Yazınızda sizin kadar tatlı olmuş ❤️ Bir küçük eylül meselesini izlemekteyim😉

    YanıtlaSil
  2. En başta klavyem pek güçlü değildir diyince beklentimi düşürmüştüm, pek tatlı bir klavyeniz varmış kanaatimce😍 nasipse bir kaç gün sonra ben de gidiyorum sanırım fotoğraflara anıları yükleyip sizin gibi anlatacağım 🙈😍 sevgiler

    YanıtlaSil
  3. ah çok güzel anlatmışsın büşra abla. :)
    uzun zamandır duyuyordum ben de methini ams daha nasip olamadı gitmek. inşallah bir gün :)

    YanıtlaSil